SEZARYEN İLE DOĞUM

Sezaryanla doğum tüm dünyada hafif bir artış göstermekle birlikte ülkemizde oldukça sık uygulanan bir doğum şekli haline gelmiştir. Sezaryen doğum oranları bölgelere ve kurumlara göre farklılık gösterse de ortalama % 49 civarındadır ve oldukça yüksek seviyelere ulaşmış görünmektedir. Bunun anlamı ülkemizde her iki kadından birinin sezaryenle doğum yaptığıdır. Diğer bir bakış açısıyla gebe kalabilen ve bebeği 20 hafta üzerine geçen her iki kadından biri açık bir karın ameliyatı olmaktadır. Bu neredeyse halk sağlığı sorunu sayılacak derecede ciddi bir orandır.

 

Tabii ki bir çok tıbbi nedenle gerek anne gerekse bebek sağlığını korumak için sezaryen doğum gereklidir. Gerçekte tıbbi nedenlere dayalı sezaryen doğum gerekliliği bugün ulaşılan noktanın çok altındadır. Bu yüzden oranlardaki yükselmenin nedeni anne ve bebek sağlığının korunması amacının ötesinde, çoğu kez isteğe bağlı yapılan sezaryenler gibi görünmektedir.  

 

Doğumun iki tarafı olan anne ve bebek ise cerrahi bir doğumdan normal vajinal doğuma göre daha fazla sorun yaşıyor görünmektedir. Çeşitli açılardan yetersiz ve bazı konularda kesin bir karara varılmasını sağlamasa da sezaryen ve vajinal doğumu kıyaslayan çalışmaların sonuçlarına bakıldığında, sezaryen doğuma bağlı hem açık bir batın (karın) cerrahisinin, hem de uygulanan anestezinin ek riskleri anne ve bebeğe yüklenmektedir. Anne açısından bakıldığında sezaryen doğumlarda özellikle enfeksiyon riski artmaktadır. Bu enfeksiyonlar ameliyat bölgesini, üreme organlarını, diğer sistemleri ilgilendirebilir (rahim iç yüzeyi enfeksiyonu, kesi yeri enfeksiyonu, pnomoni:akciğer enfeksiyonu).  Yine sezaryen doğumlarda kan tranfüzyonu gerektiren kanama, tromboembolik (damar içi pıhtılaşması) hastalık riskinin arttığını gösteren araştırmalar mevcuttur. Bunların dışında cerrahi sırasında iç organ (barsaklar, idrar torbası) ve damarsal yaralanmalar olasılık dahilindedir. Hastanede kalış süresinin ve çeşitli sorunlar nedeniyle yeniden hasteneye yatırılarak tedavi edilme gerekliliği de sezaryen doğum sonrasında daha sık olmaktadır.

 

Sorun sadece mevcut gebeliğin sezaryenle olması ve ona bağlı sorunlarla bitmemekte, kadının sonraki yaşantısında önceki sezaryene bağlı sorunlar çıkabilmektedir. Yeniden gebelik nedeniyle ikinci sezaryen doğumun ya da diğer jinekolojik hastalıklar nedeniyle yapılacak operasyonların riski, önceki sezaryen sonrası olası karın içi yapışıklar ve organların yer değişimine bağlı olarak artmaktadır. Yine sezaryen doğumdan sonra rahim iç yüzeyindeki hasara bağlı plasentanın yapışma kusurları (plasentanın rahim ağzına yakın ve rahim duvarına sıkı yapışması gibi) artmaktadır. Bu durum sıkıntılı bir gebelik sürecini ve riskli bir sezaryen ameliyatını beraberinde getirmektedir. Plasentanın rahim ağzına yakın veya tamamen kapatacak şekilde yerleşmesi gebeliğin herhangi bir haftasında şiddetli kanamaya neden olabilir. Anne yaşamını tehdit edecek orandaki bir kanama ise gebelik erken doğumla sonuçlandırılabilir. Dolasıyla bu tür bir plasental yerleşim hem anne sağlığını  hem de bebek sağlığını tehdit eden bir durum yaratır. Daha nadir olarak rastlansa da plasentanın rahim duvarına aşırı yapıştığı durumlarda ise tek tedavi yolu rahimin alınması olabilir. Bu durumların tümü kadının üreme sağlığını tehlikeye atar.

                        

Sezaryen doğumun bir cerrahi olduğu ve anestezi gerektirdiği düşünülecek olursa,  uygulanacak anesteziye bağlı olarak da, operasyon sırası ve sonrasında çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Tüm bunlar dikkate alındığında sezaryen doğumun çeşitli ek riskleri beraberinde getirdiğini söylemek mümkündür.

 

Bu metinde, sezaryen doğumun yenidoğan bebekte yaratabileceği riskler ve ekonomik boyutlarına değinilmeyecek olsa da genel olarak, yenidoğan bebek de risk altındadır. Özellikle solunum sistemi ile ilgili sorunların arttığı, bu sorunlar nedeniyle solunumu destekleyen cihazlara bağlanma ve yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılarak izleme ihtiyacının arttığı bildirilmektedir. Ekonomik açıdan bakıldığında ise sezaryen doğumunda maliyet artmaktadır. Bizzat cerrahi bir doğumun, sonrasında anne ve fetus için yapılacak ek girişimlerin toplamıyla değerlendirildiğinde sezaryen doğum maliyeti daha yüksek olmaktadır. 

Tüm bu sorunlar zaman içinde daha iyi fark edilmiş bazı ülkelerde sezaryen oranlarındaki artışı engellemek için, bir kez sezaryen sonrasında uygun olduğunda vajinal doğum teşvik edilmiştir. Yine vajinal doğumda bebek için risklerin arttığı makat gelişde doğum öncesi bebeğin başının doğum kanalına çevrilmesi gibi girişimler sezaryene karar vermeden önce standart yaklaşım olarak kabul edilmiştir.

 

Ülkemizde ise sezaryen oranları gittikçe artmakta ve sezaryen doğum sonrasında  mutlak sezaryenle doğumun tercih edilmesi gelecekte oranları daha da yükseltecek gibi görünmektedir. Böyle düşünüldüğünde sorun daha fazla önem kazanmaktadır. Sağlık Bakanlığı artan sezaryen oranlarını önemli bir sorun olarak ele almış ve sezaryen oranlarını tıbbi endikasyonların gerektirdiği  % 15 civarına çekilmesini hedeflemiştir.

 

Kanımca bu hedefe ulaşılabilmesi anne, bebek sağlığı ve ülke kaynakları açısından oldukça önemlidir. Öncelikle bu artışın nedenlerinin doğru tespiti ile yola çıkılması gereklidir.

 

Ülkemizde sezaryen doğumun artış nedenlerinin oldukça geniş kapsamlı olarak irdelenebilir ve bir araştırma konusu dahilinde incelenebilir. Ancak gözlemlerime dayanarak oranları artıran birkaç temel noktanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi kadınların davranışındaki değişimdir. Son 20 yılda kadınların gebeliğe ve doğuma bakışı değişmiştir. Bir çok açıdan beklentileri yükselmiş, özellikle teknoloji ve iletişim araçlarının hayatlarına girmesiyle talepleri değişmiş, çeşitlenmiştir. Bunların doğru kullanımının olumlu sonuçları olmakla birlikte abartılı bir gebelik ve doğum sürecini de birlikte getirmiştir. Günümüzde ulaşılan ve sağlıkta kullanılan teknolojinin gebeliğin ve doğumun doğal sürecini değiştireceğini zannetmektedirler. Gebelik izleminde ve doğuma yapılan yardımda önemli katkılar sağlanmış olsa da hala kadın gebeliğin doğal sürecini yaşamak zorundadır, bu süreç her zaman kolay olmayabilir ve çoğu kez normal kabul edilen değişiklikler bile gebeyi zorlayabilir. Yine doğum süresi boyunca da hastanın konforunu artırmak ve ağrıyı azaltmak için yapılan desteklere rağmen doğumun tüm evrelerini anne bizzat yaşamak zorundadır. Sonuçta anne olmak olağanüstü bir ödüldür ve her ödülün zahmetli bir süreci vardır.

 

Ama günümüzde kadın bebek sahibi olmak için daha kolay bir yol istemektedir. Normal doğumun gerçekleşmesi için gereken kasılmalarla beraber gelen ağrılardan, süresinin uzun oluşundan, tamamen kestirilemeyen gidişinden korkmakta ve onun yerine zamanı belli bir doğumu tercih etmektedir. Çalışan kadınların ise ayrı hesapları vardır. Tatilini, iznini, işlerini, profesyonel hayatını aksatmadan anne olmak için çok sayıda plan yapmaktadır. Sadece anne adayı değil babanın da işleri, planları ve hatta yakın akrabalarınınki de olaya dahil olmakta, sonuçta tüm aile bireylerinin ortak hayallerine uygun doğum zamanı planlanması gerekmektedir. Haliyle vajinal yolla doğumda ne zaman doğacağına bebek karar verecek ve tüm bu planlar karışacaktır. O yüzden tüm bu kalabalığın beklentilerini sağlamak için bebek hesaplı bir günde neredeyse habersiz olarak doğurtulacaktır. 

 

Vajinal doğumu terk edilmiş bir doğum şekli gibi görmek ve sezaryen doğumu teknolojinin ürünü zannetmek, vajinal doğumun bebeğe ve kendisine zarar vereceği gibi doğru olmayan bilgiler, estetik kaygılar ve çok sayıda, özelde daha da çeşitlenen diğer gerekçeler ile sezaryen doğum tercihi daha da artmaktadır.

 

Artan oranların diğer önemli cephesi doktordur. Yine bir gözlem olarak söyleyebilirim ki, doktorların da sezaryen doğumu tercih etme oranları artmıştır.

 

Burada da çok sayıda neden sıralamak mümkündür. Öncelikli neden dolaylı olarak gebe kadının ve ailelerin doktorlar üzerinde yarattığı baskıdır. Doğumu bizzat hekimin eliyle yapılmasını bekleyen kadın sayısı artmıştır. Hala yasal olarak ebeler doğum yaptırma yetkisine sahip olsalar da çok sayıda hasta bu hizmeti doktorların verdiği kurumları ya da bu hizmeti veren doktorları tercih etmektedir. Doğum doktordan istendiği anda zaman önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu kez oldukça yoğun bir tempoda çalışan doktor, zamanı kestirilemeyen doğum eylemini izlemekte ve doğuma katılmakta zorlanmaktadır. Yürütmesi gereken işlerinin arasında doğumun planlanması gebeler-aileler kadar, hatta daha da fazla olarak doktor için de önem kazanmaktadır.          

 

Diğer önemli neden gebeliğin ve doğumun doğasının aksine kolayca, zahmetsiz ve mutlaka sağlıklı bir bebek beklentisi nedeni ile doktorların bunaltılmasıdır. Adet gecikmesinin olduğu ilk günden başlayarak tüm gebelik süreci abartılmakta, gebeliğin seyrinde olabilen anne ve bebek sağlığını tehdit etmese de yaşam kalitesini etkileyen sorunlarla baş etmek, ailenin aşırı beklentileri nedeniyle zorlaşmaktır. Her gebeliğin sağlıklı olması veya sürmesi mümkün olmadığı halde, tüm süreçten doktor sorumlu tutulmaktadır.

 

Teknolojinin tıbba girişi özellikle bebekle ilgili detayların anne karnında erken dönemlerde, ayrıntılı öğrenilmesine imkan sağlasa da hala bir bebeğin sağlıklı olduğu ve her hangi bir doğum şekliyle mutlak sağlıklı doğurtulacağı garanti edilemez. Hem teknolojinin hem de bunu kullanan sağlık sunucularının sınırları vardır. Çok sayıda sorun anne karnında tanı alamayabilir ve bu sorunlara dayalı  bebek anne karnında, doğumda, sonrasında kaybedilebilir, hastalıklı yaşamak zorunda kalabilir. Gerçek böyleyken bebek bekleyen aileler kendilerine göre seçtikleri bir hekim ya da kurumdan aldıkları izlem ve takibin sonucunda  adeta çektikleri zahmete ve bazen de özel bir sistemde izleniyorsa ödedikleri bedelin karşılığında mutlak sağlıklı bir bebek istemektedir. Gittikleri hekimin ya da kurumun bunu garanti edeceğini düşünmekteler. Gelinen günlerde aksi kabul edilmez durumdadır ve doğumla ilgili olabilecek her türlü aksaklıktan, doğacak bebeğin sakatlığından ya da hastalığından hekim sorumlu tutulmaktadır. Gebeliğin ve doğumun doğal sürecinden, doğrudan sorumlu tutulan hekim maddi ve manevi hesap vermek zorunda bırakılmaktadır. Medikolegal baskılardan maddi ve manevi zarar gören hekim, zaten son derece zor olan mesleğini bu koşullar altında yapamazken, normal doğum sonrası çoğu kez de doğumdan kaynaklı olmayan sorunlu bir bebeğin hesabını vermemek için sezaryen doğuma yönelmektedir.           

 

Artan sezaryen oranlarının diğer bir nedeni de hekimi koruyamayan sağlık kurumları ve otoritelerdir. Hekimin normal doğumda sabırlı ve ısrarlı olmasını gerektiren koşullar yoktur. TCK değişikleri hekimin ağır çalışma koşullarını daha da ağırlaştırmıştır. Öngörülemeyen sorunların hekime fatura edilmesinin önüne geçen önlemler alınmadıkça, hakları savunulmadıkça, hekimin normal doğum için hevesli olması beklenemez. 

 

Gebelik boyunca bebeği için aşırı koruyucu olma doğumda da hem bebeği hem de kendi için en iyiyi arama gayreti doğaldır. Fakat kaynağın çoğu kez internet, komşu ya da arkadaşının söyledikleri türünden bazı çarpıtılmış bilgiler, binlerce sağlıklı ve sorunsuz doğuma rağmen, normal doğumla ilgili şehir efsanesi türünde anlatılan korku dolu hikayeler kadını gebeliği boyunca germekte ve normal doğum tercihinden uzaklaştırmaktadır. Var olduğu günden beri vajinal yoldan doğum yapan kadın, yakın tarihe kadar bunu doğal olarak kabul etmiştir. Günümüzde görünüşte normal doğumu isteyen fakat süreçteki hiçbir belirsizliği göze alamayan anne adaylarına önerim,  mucizevi bir olay olan gebeliği ve olağanüstü bir süreç olan doğumu tüm doğallığı ve güzelliği ile yaşamayı istemeleridir. Bir tıbbi neden olmadığında sezaryen düşünmemeleridir. 

 

Gebelerin ve ailelerin bilinçli talepleri, onlara hizmet eden sağlık persolenin moralini ve başarısını artıracaktır. Eminim kendisini anlaşılmış, güvende hisseden, çalıştığı kurum tarafından uygun koşulları sağlanan hekim mesleğini kaygı içinde olmadan ve zevkle yapacaktır.

 

Gebelerin ve doğum hekimlerinin daha iyi koşullarda olmaya hakkı vardır. Bunu sağlamak kimin görevi ise yapılmalıdır…. Sezaryen böylece kadın sağlığı tehdit etmez noktaya gerileyebilir….